VELAYET AÇISINDAN BİR BAKIŞ
12 Mart 2013
KENDİMİZİ BİLMEK ÜZERİNE—4
12 Eylül 2013

Anneler… Şefkat, merhamet, sevgi, fedakârlık gibi özel hasletlerin hepsini bünyesinde barındıran ancak bunun çok ötesinde görevler ifa eden toplum mimarları…

Genel bir yargı olarak günümüzde erkek çocukların babayı, kız çocukların ise anneyi -günümüz tabiriyle- rol model edindiği söylenir. Ancak özellikle okul öncesi çağında tüm çocukların en çok anneyi taklit ettiği ve adeta davranış derslerini annesinden aldığını söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Nitekim okul öncesi çağında çocuğun edindiği bilginin diğer dönemlerde edindiği bilgilerden daha kalıcı olduğunu duymayanımız yoktur.

Bu sebeple; hiçbir şey anlamadığını düşünerek yanında her türlü yanlışı yapabilme lüksümüz olduğuna inandığımız okul öncesi çocuklarımız, bizim yanlış davranışlarımızı doğru davranış biçimi olarak zihinlerine nakşetmektedirler. Örneğin; agresif bir anneye sahip olan çocuğun agresif tavırlarının çoğu kez genetik olarak çocuğa geçtiğini düşünürüz. Oysa çocuk annesinden aldığı genler yüzünden değil, annesinin tavırlarını taklit ettiği için agresiftir. Bunun gibi yirmi dört saat beraber yaşadığı annenin hem karakter özelliklerini, hem de davranışlarını, yaptığı işleri taklit edecektir. İşte annenin rolünün önemi de buradadır. Annenin doğru tutum ve davranışları olumlu, yanlış tutum ve davranışları ise olumsuz karakter gelişimini tetikleyecektir.

Doğru bildiğimiz veya bilmek istediğimiz büyüklerimizden gördüğümüz ve içselleştirerek çocuklarımıza uyguladığımız yanlış davranışlardan ikisini, bunların getireceği olumsuz sonuçları ve doğru davranış şekillerini paylaşmakta konuyu örneklemek açısından fayda var…

Bazen koruma içgüdüsü ile çocuğun ileriki hayatını nasıl etkileyeceğini düşünmeden hareket ederiz. Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Toplum Psikolojisi & Sosyal Şizofreniden Toplumsal Empatiye” adlı kitabında bunu şöyle bir örnekle dile getirir:

“Çocuk yürümeye başladığında koltuğa çıkmaya çalışır. Batı kültüründe bu hareketi yapmaya çalışan çocuğa hiç dokunulmaz, düşüp kalkar, sonunda koltuğa çıkar ve sonra muzaffer bir komutan gibi sevinir. Bu tarz yetiştirme, çocukta başarı duygusu ve girişimciliği teşvik eder ama bu arada da çocuğun düşüp yaralanma ihtimali vardır. Çocuğu yalnızlaştırır ve çocuk-anne bağı zayıflar. Bir taraftan girişimci olurken diğer taraftan da bir-iki kez düşüp yaralanırsa bu sefer kaçınmaya başlar.

Doğu kültüründe ise, çocuk koltuğa çıkmaya çalışırken, anne çocuğun yanına gider, kaldırır, yukarı çıkarır. Çocuk koltuğa çıkar ama “başardım” duygusu yaşayamaz. Çocuk hazır çözümlere, her şeyi başkasından beklemeye alışır. Anne-çocuk bağı çok yakın olur, her şeyi anneden bekleyen, anneye bağımlı, özgüveni zayıf bir çocuk yetişir.

İdeal olan tutum ise; annenin, çocuk koltuğa çıkmaya çalışırken “hadi sen çıkmaya çalış, bir şey olursa ben seni tutarım” demesidir. Çocuk kötü bir şey olduğunda yanında annesinin olduğunu bilecek, başardığında da “ben yaptım” duygusu oluşacak. Böylece çocuk, kendi gücü ile anne babanın koruyuculuğu arasındaki sınırı öğrenmiş olur.”

Konu ile ilgili bir başka örnek olarak şunu verir:

“Annelerimizin çok sıklıkla yaptığı bir hata vardır. Çocuk masaya çarpıp ağladığında, anne “pis masa, tüh, kaka” gibi laflar eder. Çocuğun çektiği acının sorumluluğunu masaya yükler. Belki çocuk o anda susar fakat bu tavrın hiçbir öğretici yönü olmadığı için çocuğa empatiyi öğretmez.

Böyle durumlarda, kusuru başka şeye yüklemek, cansız bir şeyi sorumlu tutmak yerine, çocuğun başını okşayarak, onu teselli ederek yanında olduğunu hissettirmek ve ilgisini başka yere çekmek gerekir. Oyuncak vererek, televizyonu veya dışarıyı seyrettirerek ilgisini başka yere çektikten sonra acısı hafifleyen çocuğa niye yanlış yaptığını, neden ağladığını, bir daha olmaması için ne yapması gerektiğini anlatmalıdır.”

Bu örnekler çocuğumuzu koruma ve hayatı ona kolaylaştırma içgüdümüzün ileriki yaşamında onu nasıl karakterize ettiğini göstermek açısından manidardır.

Nevzat Tarhan kitabında çocuğa disiplin vermede kadının erkeğe göre avantajını da şöyle açıklar:

“Kadınlar doğru hedef seçip, doğru yollara başvururlarsa, kullandıkları yollar daha sevecen, daha şefkatli, daha sevgi dolu olur. Bu sebepten dolayı içinde sevgi olan disiplini en iyi anne verir. Babalar biraz içinde korku olan disiplin sağlama eğilimindedirler. İçinde sevgi olan insan ilişkilerini kurabilmek, kadın için avantaj haline gelebilir.”

Günümüzde çalışan annelerin sayısı azımsanmayacak kadar çoğaldı. Bu anneler, çocuklarını ya yakın akrabalarına veya bir bakıcıya emanet etmek durumunda kalıyorlar. Anne dışında bir şahıs (özellikle yabancı bir bakıcı) tarafından bakılan çocukların sevgi, merhamet, fedakârlık gibi özel hasletleri yaşamadıkları için öğrenemedikleri, büyüyüp birer ana baba olduklarında da kendi çocuklarına bu duygularla yaklaşamadıkları bilimsel bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.

Bir televizyon programında çocuk doktorunun verdiği anekdot ilgi çekiciydi: Anneanne veya babaanne yanında duran çocukların daha düzensiz beslendiklerini, zira yemek yemeyi reddeden çocukları aç kalmasınlar diye abur cubur yedirerek doyurduklarını, oysa annelerin öncelikle faydayı gözeterek yemek yedirmeyi öncelediklerini ifade ediyordu. Elbette anneanne veya babaanne bunu kendince bir çözüm ve torununun açlığını giderme refleksi ile yapıyordu. Ancak sonuca bakıldığında bunun çocuğa faydadan çok zarar getirdiği ve sadece anı kurtardığı açıktır.

Bütün bunlar bize gösteriyor ki; annenin çocuğu ile arasındaki iletişim ve onun yanındaki tutum ve davranışları özenli olmalıdır. Anneliğin omuzlarına yüklediği sorumluluğun ağırlığını hissetmeli ve öncelikle kendisini iyi bir anne olarak eğitmelidir. Çocuğuna güzel bir karakter mimarı olabilmek için donanımlı olmalıdır. İhtiyaç hâsıl değilse çalışmamalı, özellikle okul öncesi çağında çocuğunu başkalarının eline bırakmamalıdır. Çalışıyorsa dahi işten arta kalan zamanını verimli kullanmalı ve çocuğuna sevgi, merhamet, şefkat, fedakârlık gibi hasletlerin açlığını çektirmemelidir.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir